16 Aralık 2012 Pazar

Mısır Koçanından Ekmek


Mülazım (teğmen) rütbesiyle Çanakkale'de savaşa katılan A.Ragıp Akyavaş'ın hatıratındaki şu satırların ibret dozu da diğerlerinden aşağı kalır değil ;

"Kara kış kapılarımıza geldi dayandı. Bundan sonra yiyeceğimiz, lahana, pırasa, ıspanaktan ibarettir. Hani beğenmemezlik etmiyorum. Allah eksikliklerini göstermesin. Çanakkale Muharebesi'nde Bolayır sırtlarında, bir tek lahananın yapraklarını rütbe ve kıdem sırasına göre taksim ettiğimiz günleri ölsem unutmam."

Açlığı, susuzluğu, malzemesizliği ve daha nice binbir türlü sıkıntıyı sadece askerler değil, cephe gerisindeki halk da çekiyordu elbette. Çilekeş Anadolu insanı, yokluğun memesinden emzirdiği evladını gözünü kırpmadan cepheye gönderdiği gibi, boyunduruğun diğerine kendisi geçme pahasına, çifte koşacağı iki öküzünden birine varıncaya kadar elde avuçta neyi varsa onu da gönderiyordu. Bir önceki yazımızda ihtiyat zabiti Münim Mustafa'nın "Ah bir damla sirke!" diye başlayan hatıratından küçük bir bölüm vermiştik. Aynı ihtiyat zabiti, bakın savaş sırasındaki halkın halini nasıl dile getiriyor;

"...Askerdik. Harpte bulunduğumuz için halkın, köylünün halinden hiç malumatımız yoktu. Mısır koçanı unundan ekmek yapıldığını ömrümde ilk defa işittiğim vakit hayretler içinde bu görüşmelere inanamıyordum." "Sabredemedim. Köylü ile konuşmaya başladım. Onlar, köylerinde öküzleri, davarları, hayvanları kalmadığından, köydeki kadınlı erkekli ihtiyarların elden geldiği kadar tarlaları sürmeye uğraştığından bahsettiler. 
Köylü ile ne konuşabilirim? O zavallı irfandan mahrum, dünya hakkında hiç bir malumatı olmayan, masum insanlar... -Ekinler nasıl? diye sordum. Biri cevap verdi: -Efendi! dedi. Köy için ihtiyar iki öküz bıraktılar. Sıra ile bunlar, köylünün tarlasını sürüyor. Fakat cansız oldukları için biz de sapanı iterek yardım ediyoruz. İhtiyarlık var. Eksik eteklerle (kadınlarla) ne kadar iş olur? Bu işi gençler yapabilir amma onlar da sınıra gitti. Onun için ekinler iyi olmuyor. Köyde bir iki delikanlı kalsa idi bereket olurdu. Tarlayı sürmek bir şey değil ama bu ihtiyarlıkta harmanı toplamak zor oluyor. Ekmeğe katık bulursak yiyoruz. Ayaklarımızda derman kalmadığı için demetleri sırtlayamıyoruz. Sorma efendi, sorma!..."

Evet, görüldüğü gibi Mehmetçik cephede düşmanla savaşırken, analar, bacılar, çocuklar ve dedeler de cephe gerisinde yoklukla savaşmaktaydı. O günlerin Karasi gazetesinden öğrendiğimiz haberlere göre, cephe gerisindeki yoklukla savaş da en az cephedeki savaş kadar çetin ve acımasızdı.

Aynı yıllarda "kızıl çekirge" sürüleri bir felaket halini almış, Anadolu'nun birçok yerinde ürünü yok etmekteydi. Bunun üzerine cepheden geriye kalan kadınından ihtiyarına, çocuğundan sakatına kadar kim varsa ellerinde çapa ve küreklerle çekirge mücadelesine çıkmaktaydılar. Çekirgelerin, bütün ürünü ve yeşilliği yok ettiği yerlerde açlık halkı kırıp geçiriyordu. Ahali, çaresizlikten topraktan yenilebilir kökleri toplayarak açlığını gidermeye çalışıyordu. Mısır koçanlarını öğütüp ekmeğe katmak bile çok rastlanan bir uygulama olmuştu. 

Bütün bu yokluk ve sıkıntılara rağmen, yine de o ak alınlı, ak yürekli Anadolu halkı, minarelerin ezansız, camilerin Kur'an'sız kalmaması için elde avuçta olan her şeyini Mehmetçiğine vermeye devam ediyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder